Medeniyetler arasında çatışma fikrini ilk ortaya atan kişi, İngiliz bilim insanı Arnold Toynbee’dir.
Batı medeniyeti ile İslam dünyası arasında bir savaşı öngörenler ise tarihçi Bernard Lewis ile siyaset bilimci Samul Huntington’dır.
Bernard Lewis, 1990 yılında “Müslüman Öfkesinin Kökenleri” makalesini yayımladı ve o makalede olası bir çatışmanın “Müslümanlar ile Batı” arasında yaşanacağı fikrini savundu.
Samuel Huntington’ın, 1993 yılında ortaya attığı Medeniyetler Çatışması tezi biraz daha karmaşık.
Tez, gelecek çatışmaların ekonomik ve ideolojik nedenlerden değil, medeniyet ve kültür farklılıklarından dolayı gerçekleşeceği iddiasına dayanıyor. Dünyayı 8 ayrı medeniyete bölen Huntington, ortak İslami kimliğe ve değerlere sahip Müslüman ülkelerin Batı karşıtlığı zemininde ittifak içine gireceklerini de iddia ediyor.
Aslında bu tez şimdilik çökmüş durumda. Batı’dan ayrı bir medeniyet olarak tanımlanan Ortodoks Rus Medeniyeti’nin iki üyesi kendi arasında savaşta, İran, Azerbaycan’a ve Türkiye’ye karşı Ermenistan’dan yana taraf oldu, ikisi de Müslüman olan Suudi Arabistan ile İran’ı ateist Çin barıştırdı.
★ ★ ★
Medeniyet çok geniş bir kavram. Bir toplumun maddi, manevi varlıklarını, düşüncelerini, bilimini sanatını, teknolojsini, canlı türlerini ve hatta ürünlerini de kapsıyor. Benim özellikle takıldığım nokta “manevi varlıklar” kısmı.
Batı’nın hayranı çok olan düşün dünyası ve sanatı, sadece İsrail’de ölen çocukları umursuyor, Gazze’de ölen çocukları görmezden geliyor.
Dünyanın en ünlü sopranosuna sadece Rus olduğu için sahne vermediklerini hatırlayınca şaşırmıyor insan.
Şaşırtıcı olan sanatın vicdan körlüğünü giderememiş, düşünce akımlarının beynin adalet merkezini çalıştıramamış olması.
İnsanlığın binlerce yılda ürettiği değerler, savaşlardan çıkardığı dersler, Netanyahu’nun fiskesiyle dağılabilen kağıttan bir kuleymiş meğer.
Bu vicdan körlüğüne karşı kadınların erkeklerden daha dik duracağına inanıyorum.
Dünya üzerinde Gazzeli çocukların yaşadığı drama ses çıkaran iki First Lady var.
Biri Türkiye’nin First Lady’si Emine Erdoğan, diğeri de Ürdün Kraliçesi Rania.
Kraliçe Rania sadece tek bir açıklama yaptı ki bu bile “Batı medeniyeti”’nin sessizliği karşısında çok anlamlı.
Buna karşın Türkiye’nin First Lady’si Emine Erdoğan, telefon diplomasisiyle diğer first ladylerle konuştu, üst üste açıklamalar yaptı.
Batı medyası sadece Ürdün Kraliçesi’nin açıklamalarını haber yaptı, zira “Kraliçe” onların dünyasına ait bir unvan.
★ ★ ★
Emine Erdoğan, Birleşmiş Milletler çatısı altında yürütülen “Sıfır Atık” projesinin küresel lideri oldu.
Kız çocukları okutulsun, anneler ve kız çocukları birlikte okula gitsin, kimsesiz çocuklar yurtlarda değil de koruyucu aileler yanında büyüsün diye yapılan çalışmaların öncüsü oldu. Anadolu’nun tohumlarının korunması için çalıştı. Biz bugünlerde susuzluğu konuşuyoruz, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde neredeyse iki yıldır bu konuda projeler üretiliyor.
Batı medeniyetinin değil, çağdaşlığın gereği tüm bu yapılan işler. Görünür faydası Türkiye’ye olan ama tüm dünya için önemli adımlar bunlar.
Yoksa hoşa gitmeyen Müslüman dünyadan bir First Lady’nin bunca çağdaş işe imza atması mı?
Batı’ya dönük ama bu soruyu kendimize de sormamız gerekiyor.
Türkiye’de halka umut olamayan muhalefet anlayışının acaba içeride çıkardığı manevi bir medeniyetler çatışmasının kurbanları mıyız?
★ ★ ★
Dün, Birleşmiş Milletler Dünya Şehirler Günü etkinliği yapıldı Üsküdar’da.
Türkiye’nin First Lady’sinin himayesinde olunca ilk defa bir ilçe belediyesi ev sahipliği yaptı bu küresel organizasyona.
Organizasyondan uzun uzadıya söz edecek değilim ama önce bazı cümleleri yazmam gerek:
“Filistin’de yalnızca siviller hayatını kaybetmiyor. İnsanlığın ortak vicdanı ve ortak umudu da pervasızca yok ediliyor. Nefretin, savaşın ve düşmanlığın hızla yayıldığı bugünlerde barış ve adaleti tesis edecek, birlikte yaşama kültürünü pekiştirecek girişimlere hiç ihtiyacımız olmadığı kadar şu anda ihtiyacımız var.”
Bu sözler Türkiye’nin First Lady’si Emine Erdoğan’a ait olan sözler.
Eğer doğruyu ve vicdanı savunacaksak bu sözlerin altına imza atılır.
Eğer özneler fiillerden önemli hale geldiyse, o zaman manevi medeniyetler çatışmasının bir kurbanısınız demektir…