Tunus’un Oscar aday adayı olarak seçilen sahte kurmaca, sahte belgesel ‘Four Daughters’ ya da diğer bir adıyla ‘Dört Kız Kardeş’ gücünü gerçeklikten alsa da sırtını bu gerçekliğe yaslamak yerine üzerine eklemeler de yapıyor. Acı ve mizah arasındaki çizginin inceliğini bir kez daha kanıtlayan ‘Dört Kız Kardeş’te yönetmen Kaouther Ben Hania, oyuncularına adeta terapi uyguluyor, üstelik tüm bu iyileşme anlarına seyirci de şahitlik yapıyor…
Oscar aday adayları arasında bu yıl daha şimdiden parıl parıl parıldayan filmler var. Bunlardan -şimdilik- en büyük sürprizlerden birini ise Tunus yapımı olan ‘Four Daughters’ ya da ‘Les Filles d’Olfa’ ya da Filmekimi’nde gösterime girdiği adıyla ‘Dört Kız Kardeş’. Kaouther Ben Hania yönetmenliğinde çekilen ve bu yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ‘Dört Kız Kardeş’ sadece gazetecilere ya da insan hikâyelerine yer veren haberleri takip edenlere hitap etmiyor, Tunuslu bir kadın ve 4 çocuğu üzerinden aslında hayata dair önemli ipuçları barındırıyor. Gücünü gerçeklikten alan ancak sırtını bu gerçekliğe yaslamak yerine üzerine eklemeler ve kendine özgü katmanlara da ev sahipliği yapan bu sahte belgesel, kurmaca ve gerçek arasındaki köprünün sınırlarını da yer yer silikleştirerek monoton bir gerçeklik ya da bağ eksikliği yaratabilecek bir kurmacanın dışında hem özgün hem de çarpıcı tatlar yakalıyor. Yani gerçekliğin temas konusunda eksik kalabileceği noktayı kurguyla, kurgunun sağlamasını ve tümevarımını ise gerçeklikle tamamlıyor. Bu tamamlanma hali de ‘Dört Kız Kardeş’in hikâyesine hem sertlik hem de yumuşaklık katıyor. Kurulan köprü ise acı ve mizah arasında aslında ne kadar ince bir çizgi bir olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor ve kanıtlıyor.
Yönetmen, karakterlerine adeta terapi uyguluyor
‘Dört Kız Kardeş’te Tunus’ta haberlere de konu olan bir anne ve kızlarının gerçek hikâyesini hem belgesel hem de kurmaca olarak takip ediyoruz. Kaouther Ben Hania, elindeki karakterleri öyle yalnızca görüntüler ve videolar eşliğinde kamera karşısına oturtup konuşturma çabasında değil. Çektiği sahte belgesel ve dolayısıyla da sahte kurmaca olan bu filmde yönetmen ‘elinde kalan karakterler’in acısına eşlik ediyor ve onların o acıyı kameralar önünde yer yer canlandırmalarına izin vererek yalnızca bir film çekmiyor, aynı zamanda onlara adeta bir terapi uygulayarak hayatlarına kaldıkları yerden devam etme şansı tanıyor. Onlar kameralar tarafından kaydedildiklerinin bilince geçmişte yaşadıkları büyük acı ve travmaları, yer yer komik detayları teker teker hatırlar ve aktarırken bizler de bütün bu gerçekliğe tanıklık ediyor olmanın hem şansında hem de şaşkınlığındayız. Filmde gördüğümüz kurmaca ve gerçeklik öylesine iç içe ve tamamlayıcı ki tüm bu önemli yapıya bir de karakterlerin acı ve mizah arasında kurdukları gerçek köprü eklenince ortaya inanılmaz ‘çaktırmadan güçlü’ bir film çıkıyor.
Torununa kavuşan kayıp kızını kucağındaki kediyle izleyen annenin verdiği tepki
Olfa adındaki Tunuslu, güçlü ve eğitimsiz bir kadın karakterin 4 kızından ikisi evi terk ediyor. Sebebi ise 2010’lu yıllarda Ortadoğu coğrafyasını yakından takip edenlerin gayet iyi bildiği ve hatırladığı meselelerle ilgili. Aileden geriye iki genç kadın ve bir anne kalıyor. Kuşaklar arası çatışma, Doğu-Batı çatışması, kadın dayanışması, umutsuz umutluluk ya da umutlu umutsuzluk, şiddetin en beklenmedik yerlerden gelişi gibi kavramlar filmin hem temasını oluşturuyor hem de hayatın ta kendisiyle örtüşüyor. Yatak canlandırmasındaki erkek oyuncuyu rahatsız edecek cüret ve gerçeklik yalnızca acıyı çekenin iyileşmesi değil, acıyı yaşatanı canlandıranın dahi rahatsızlık duymasını da gözler önüne seriyor. Bu ‘cüretkâr’, bu geçmişinden hesap soran mağdurun sahnesinden daha da güçlü olan ise kızlarını hasretle bekleyen bir annenin, torununa kavuşan kayıp kızını kucağında hamile bir kedi varken ekrandan izlemesi ve filmlerde görmeye alıştığımız o klişe tepkiyi vermemesi. Tek başına bile bu an, üstelik de kurmacayla desteklenmiş bu an, bu sahne, bu yaşanmışlık acıya olan bakış açısını da tepeden tırnağa değiştirecek güçte. Acıyı çeken yalnızca ağlar mı? Acıyı çeken “Acı çekiyorum” der mi? Acıyı çeken gerçekten anlaşılır mı? ‘Dört Kız Kardeş’ bu yılın açık ara en pozitif anlamdaki sürprizlerinin başında geliyor. Sessiz sedasız bir şekilde devam eden Tunus dışındaki sessiz sedasız devam eden etkisi ve başarı yolculuğu Akademi Ödülleri’nde en kötü ihtimalle uzun listeye kalmasını son derece hak ettirecek cinsten.
twitter.com/mayksisman
instagram.com/mayksisman
youtube.com/mayksisman
[email protected]