Sosyolog İsmail Mansur Özdemir, İsrail’in gazetecilere yönelik katliamını ve İsrail’in bu suçla yargılanması için atılabilecek adımları, AA Analiz için kaleme aldı.
***
Filistin toprakları kadim yıllardan itibaren bir şiddet ve işgal sarmalının içinde oldu. Bu sürecin modern dünya tarihine karşılık gelen boyutu da 1948’den itibaren bu topraklardaki sistematik İsrail terörü ve işgalidir. Her geçen yıl artan bu işgal süreci, Filistin topraklarının demografik yapısının yanı sıra bölgesel istikrarı da tümüyle yok eden bir duruma doğru evrildi. Bölgede bulunan Filistin halkı topraklarından sürüldü. Topraklarında kalarak direnenler de şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Filistin halkının işgalci terör devletinin topraklarından çıkartılması için verdikleri mücadele ise tüm insanlığın gözü önünde gerçekleşiyor.
İsrail işgal rejimi, 7 Ekim 2023 itibarıyla Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Almanya başta olmak üzere bazı ülkelerden aldığı destekle kontrolsüz ve ölçüsüz bir saldırganlık içine girdi. Bugün işgal ve saldırının geldiği nokta korkunç bir haldedir. İnsanlığın modern dönemlerde ürettiği tüm vicdani ve normatif değerlerin ayaklar altına alındığı, savaş hukuku prensiplerinin devre dışı bırakıldığı bu saldırı tüm dünyanın gözleri önünde gerçekleşiyor. Tüm bu saldırılar ve katliamlar arasında en cüretkarı da gazetecilere ve medya mensuplarına yönelik olanlardır.
İsrail neden bu kadar açık bir katliama yöneldi?
İsrail, 7 Ekim sonrasında içine düştüğü travmatik korku halinin etkisiyle saldırı ve vahşetini korkunç düzeylere ulaştırdı. Savaşın başından itibaren Gazze’deki gazeteciler ve bazı uluslararası medya kuruluşları olağanüstü gayretleriyle bu vahşeti dünyaya duyurmak için muazzam bir çaba ortaya koydu. Neredeyse yaşanan her türlü ihlal ve savaş suçu tüm insanlığa gazeteciler eliyle servis edildi.
İsrail’in yalan üzerine kurulan propaganda makinesi de gazetecilerin muazzam gayretiyle püskürtüldüğü için İsrail “savaşı” propaganda boyutunda da kaybetti. Yani İsrail, propaganda gücünü ve dolayısıyla meşruiyetini tamamen kaybetmesinden gazetecileri sorumlu tutuyor. Bu sebeple de kendince gazetecilere bu sürecin diyetini ödetiyor. Tüm dünya Gazze’de yaşanan süreci fedakar gazetecilerin gayretleriyle tüm şeffaflığıyla izliyor. Ancak tüm normatif değerler gibi basın özgürlüğü ve gazetecinin emek ve yaşam hakkı da İsrail eliyle yok ediliyor.
Gazetecilik mesleği ve gazeteci emeği uluslararası teamüller ve yasal uygulamalar temelinde özel bir anlama ve korunmaya sahiptir. Basın özgürlüğü temelinde ele alınabilecek pek çok küresel ilke ve uygulamadan bahsedilirken bugün 121 gazeteci Gazze’de ve civar sınır bölgelerde bizzat İsrail güvenlik birimlerince katledildi. Görevini yaparken katledilen gazeteciler arasında farklı ülke vatandaşları yanında Filistin vatandaşları da bulunuyor.
İnsanlık tarihinin milatlarından biri olarak görülecek İsrail’in Gazze’ye saldırılarında, İsrail tarafından 121 gazeteci öldürülmesine rağmen uluslararası kuruluşlardan hatırı sayılır bir yaklaşım, tutum ve tavır hala çıkmadı. Sadece ülkemizde Ankara Filistin Dayanışma Platformu ve bünyesinde oluşturulan Diplomasi ve Basın Komisyonu, tarihin hiçbir döneminde bu kadar cüretkar bir hal almayan gazeteci katliamına odaklanarak bir yol haritası çıkardı ve bazı çalışmalar ortaya koydu. Ulusal ve uluslararası düzeyde basın ve medya konusunun tüm taraflarına açık çağrı yapan Ankara Filistin Dayanışma Platformu gazeteci katliamlarına karşı etkin mücadeleye odaklı ve 2 temel hedefle çalışıyor.
Platform, ulus ötesi etkileşimi temin edecek tematik eylemlerde bulunmaya odaklanarak İsrail vahşetinin etkisini ortadan kaldırmaya ve İsrail’in hukuk ve diplomasi nezdinde haksızlığının ifşasına ve yargılanmasına yönelik çalışmalar hedefliyor.
Gazze’deki gazeteci katliamıyla mücadele
Bir stratejik yol haritasıyla hareket eden komisyon devlet ve devlet dışı tüm organizasyonları da bu sürece destek vermeye çağırdı ve ulusal kuruluşlar yanında uluslararası kuruluşların da katkı verdiği çalışmalarda şu ana kadar çok etkili eylemler gerçekleştirdi. Bu eylemlerden ilki 24 Aralık’ta Ankara’da gerçekleşen Büyük Gazze Yürüyüşü’ndeki Gazeteci Korteji oldu. Yüzlerce yerli ve yabancı gazetecinin katıldığı bu devasa yürüyüşte on binler İsrail’in gazetecilere yönelik katliamına “hayır” dedi. Pek çok mülakat ve görüşmeyle ülkemizde bulunan küresel ölçekli kuruluşlarla beraber Gazze’de yaşanan süreç ve özellikle gazeteci katliamı değerlendirildi. Görüşmeler sonucunda geniş bir uzlaşma ve ortak hareket zemini sağlandı. 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü kapsamında, çalışırken katledilen gazeteciler güçlü ve uluslararası bir anma programıyla gündemde tutulmaya çalışıldı. Uluslararası gazetecilere verilen röportaj ve mülakatlarla konunun geniş bir evrende algılanmasına yönelik çalışmalar yapıldı.
Vicdan ve ahlakın iki kahramanı: Anadolu Ajansı ve Al Jazeera
Gazze’de yaşanan süreçte iki önemli yayın kuruluşu Anadolu Ajansının (AA) ve Al Jazeera’nın da tarihi bir misyon üstlendiği görülüyor. Bu iki kuruluş sahada oynadığı etkin tarihi rol sebebiyle İsrail’in saldırılarına uğruyor ve şu ana kadar şehit verdikleri gazetecilerle de aslında tarihi bir sürecin tarafı oldular.
İki kuruluşla yapılan görüşmeler neticesinde ortak iki önemli faaliyet gerçekleştirildi. AA muhabirlerinin sahadaki etkin faaliyetleri sebebiyle neredeyse tüm dünya Gazze’yi AA kadrajından görüyor. AA tarafından çekilen fotoğraflar, tüm dünya medyası tarafından kullanılıyor. AA, İsrail’in yalan makinesini çökertti ve işin bu boyutuyla milletimizin yüz akı konumundadır. Bu sebeple, AA tarafından çekilen ve başta Lahey’deki Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) soykırım belgeleri olarak sunulan fotoğraflar olmak üzere “Gazze’de Şahitlik” isimli fotoğraf sergisi düzenleniyor. Bu sergi, gazetecilerin sahada yaşadıkları olağanüstü zorluğun anlatıldığı bir tematik sergi olarak önemli anlamlar taşıyor.
Nasıl katledilen gazetecilerin sesi oluruz?
Açılış programında bizzat fotoğrafların sahiplerinin orada hazır bulunduğu buluşmanın aynı gününde yapılan Uluslararası Gazze’ye Özgürlük Konferansı’nda ise gazeteci katliamı ve İsrail’in basın özgürlüğüne yönelik ihlalleri konuşuldu. Pek çok uluslararası kuruluşun canlı verdiği bu etkinlikler, gazeteci katliamlarını gündemde tutmak açısından çok büyük bir anlam taşıyor.
Fakat bu çalışmalar devam eden gazeteci katliamlarını durdurmaya yetmiyor. Bu sebeple tamamlayıcı diğer çalışmaların da devam etmesi gerekiyor. Bu çerçevede hazırlanan yol haritasında yapılması gereken birçok önemli çalışma bulunuyor. Örneğin, uluslararası katılımlı konferansların “İsrail tarafından katledilen gazeteciler” başlığı ile Avrupa başkentlerine taşınması gerekiyor. Avrupa’da kaybolan ve İsrail’in tekeline giren devlet aklının bizzat Avrupalı gazetecilerle birlikte Avrupa başkentlerinde sorgulanması gerekiyor. Bizzat Avrupalı gazeteci konseylerinin bu sürecin etkin tarafı olarak baskılanması gerekiyor.
Bu konuda artık zaman kaybetmeden İletişim Başkanlığı koordinesinde ve etkin bir biçimde, TRT ve AA marifetiyle nitelikli kamu diplomasisi içerikleri oluşturulmalıdır. Yani belgeseller ve infografiklerle basın şehitlerinin biyografik içerikleri üretilmeli ve bunlar çok dilli bir şekilde uluslararası toplantılara taşınmalıdır. Kısacası güçlü bir kamu diplomasisi hamlesi yapılmalıdır. Ayrıca, “İsrail tarafından katledilen basın mensupları” konusunda davalara mesnet oluşturacak nitelikte, katledilen gazetecilerin biyografileri ve katledilme anlarına yönelik bilgilerin ve görsellerin olduğu raporların ve kitapların kaleme alınması gerekiyor.
Ülkemizin yanı sıra yurt dışında da şehirlerin merkezi noktalarında sivil partnerler eliyle katledilen gazeteciler konusunda anma programları gerçekleştirilmesi ve katledilen gazetecilerin aileleriyle etkileşime geçilerek yaygın etki oluşturulması gerekiyor. Ayrıca, Avrupa ülkelerindeki basın konseyleri ülkemizden ve yurt dışından gazeteciler vasıtasıyla ziyaret edilerek tutumlarına göre birlikte ya da ayrı basın açıklamaları yapılmalıdır. Son olarak, İsrail’in bu açık suç sebebiyle uluslararası mahkemelere şikayet edilmesi ve “Gazeteci Katili ve Basın Özgürlüğü Düşmanı” sıfatının uluslararası mahkemeler yoluyla tescilli hale getirilmesinin sağlanması gibi alanlarda da çalışmalar yapılmalıdır.
İsrail’in gazetecilere yönelik katliamı savaş suçudur
İsyanımızı yükselttiğimiz ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru adımını atacağımız günlerde Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün (RSF) bu konuyu uluslararası gündeme taşımasını olumlu fakat ihtiyatla karşıladık. RSF dahil herhangi bir örgütün bu konuyu uluslararası mahkemelere yüksek bir inanç, iyi delil, nitelikli izleme ve sonuçlandırma ilkeleriyle yapmasını arzu ediyoruz. Bu sürecin takipçisi olacak ve günü kurtarma ya da başkalarını oyunda düşürme adımı olarak kullanılmasına müsaade etmeyeceğiz. Bu konudaki en temel tedirginliğimiz RSF’nin her yıl çıkardığı Basın Özgürlüğü Endeksi’nde İsrail ve ABD’yi kapsam dışı tutmasıdır. Bir Fransız kuruluşu olarak İsrail gibi bir vahşi rejimi bu konuda kapsam dışı bırakması, endeks dışı tutması RSF’ye güven konusunda bizi tedirgin ediyor. Tüm bunlara rağmen iyi niyet perspektifi temelinde RSF’nin İsrail’in gazeteci katliamı hakkında Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) yaptığı başvuru talebini değerli buluyoruz.
İsrail Gazze’de insanlık tarihinde şu ana kadar görülmemiş bir kontrolsüzlük içinde soykırım yapıyor. Güney Afrika Cumhuriyeti, bu konuyu Lahey’deki UAD’ye taşıdı. İsrail’in bu sefil saldırganlığına karşı mücadele etmeyi bir insani ödev olarak sayıyoruz.
Ankara Filistin Dayanışma Platformu olarak bileşenlerimizle bu süreci gücümüz yettiğince; çok uluslu, çok dilli bir şekilde devam ettirmeye gayret edeceğiz. Kamuoyu önünde gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerimiz ve haykırdığımız isyanımızla bu sürecin arkasındayız. Kim yaparsa yapsın, niyet sorgusu yapmadan destek verecek ve nihayetinde İsrail’in bir gazeteci katili olduğunu tescil ettirmeye ve hüküm giymesine gayret edeceğiz.
[Sosyolog İsmail Mansur Özdemir, Türk dış politikası ve kamu/kültür diplomasisi üzerine yazılar kaleme almaktadır.]
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.